BRÜKSEL COMİC FEST

BELÇİKA KRALİYET SARAYINA GELİN GİRDİM

Balayı-Rail’imizin sekizinci durağı Brüksel’e, Paris’ten Amsterdam’a giderken uğradık konaklama yapmadan akşam trenle Amsterdam’a geçtik. Yani gezimiz günübirlikti ama dopdolu ve çok eğlenceliydi.

Sabah erkenden çıktığımız Paris Nord’dan, üç aktarmayla öğlen Brüksel tren istasyonuna geldik, gelinliği ve bazı eşyaları yanımıza alarak çantalarımızı istasyondaki dolaplara 4.50 Euro’ya kilitledik. Acıkmışız, her zaman ki gibi orada büyük bir marketten atıştırmalık bir şeyler aldık, metroyu keşfedip 8.40 Euro’ya bilet alıp merkeze geçtik.

Paris'ten Brüksele ulaşım ve Brüksel günübirlik tur planımız için Brüksel'e Ulaşım ve Maliyet yazımızı okuyabilirsiniz.

Metrodan indik Royal Palace’a yürüyoruz etrafta bir curcuna, her yerde insan çoluk çocuk kalabalık, bando denemeleri, etrafta kocaman çizgi film karakterlerinin balonları, palyaçolar biraz ilerleyince broşürlerini gördük Comic Strip Fest’e denk gelmişiz, yüzümüzde kocaman bir gülümseme oldu hemen.

Etraf ısınana kadar Royal Palace’ı gezelim dedik. Royal Palace yani Brüksel Kraliyet Sarayı binası görkemli neoklasik bir bina, kraliyet koleksiyonunu barındırıp aynı zamanda da resepsiyonlar burada yapılıyormuş.

İçeriyi gezerken sağa sola yukarı bakınıyorduk ki ilgimizi bir şey çekti. Tavanda yeşil yeşil parlayan kaplama ve avize vardı, merak ettik baktık onlar böcekmiş. Mücevher böceği olarak tanımlanan böcüklerin kabuklarını kullanarak dekorasyon yapmışlar. Ay çok meraklandım derseniz bununla ilgili yazıya tıklayınız efem.

Resepsiyonların ve Neol konserlerinin düzenlendiği görkemli Taht Odası (Throne Room)

Bizim gezdiğimiz gün Aynalı Salonda (Hall of Mirrors) küçük oyunların olduğu bir alan da vardı, etraf altın yaldızlar, yeşil mücevher böcekleri şatafat şakır şakır derken hop ortada oyunlar var biri oradan demire halka geçiriyor yok efendim üfürüklü oyunlar oynuyor, hepimiz kraliyet ailesinin birer yaramaz çocuğuymuşçasına oyunlarımızı oynadık sarayımızda. Etrafı gezindikten sonra bir görevli bulduk halimizi anlatalım diye. Yavuz Alim anlatıyor derdini İngilizce biz evlendik de balayındayız da fotoğraf çekeceğiz de giyinmek için burayı kullansak. Görevli bakıyor evlilik fotoğraf birleştirdi yok yok diyor anlamadı. Yavuz Alim baştan sabırla anlatıyor yok içerde çekilmeyeceğiz derken ben tabi sinir oldum, balım bu anlamıyor bizi başka biriyle görüştürsün dedim ki görevli abi siz Türk müsünüz demez mi. Evet dedik Türk’üz, baştan söyleseniz ya dedi ben bir bakış attım sustu, yok yok öyle olmadı güldük, durumu anlattık ben bir şey diyemem müdürümle görüştüreyim dedi tatlış bir kadına götürdü bizi. Dedik biz dışarıda fotoğraf çekileceğiz burada üstümüzü değişebilir miyiz? Kadın gülümsedi, tebrik etti tabi dedi personel lavabosunu gösterdi bize. Üzerimizi değiştirdik eşyaları vestiyere bıraktık, baya iyi oldu elimiz boş rahat rahat takıldık.

Dışarı çıktık daha da kalabalıklaşmış, festival sarayın önünde, bizde meydana attık kendimizi. Gelin damat görünce ilgi oldu tabi, insanların genel tepkisi gülümseme ve tebrik etme oldu (her yerde böyle olmuyor). Garfield, patates adam, Star Wars BB-8’in devasa balonları kostümlü insanlar, bandoların arasında gezindik fotoğraf çektik. Daha sonra instagramda festival fotoğraflarında kendimize denk geldik, öz çekim yaparken biri bizi fotoğraflamış öyle olunca acaba videolarda var mıyız deyip baktık arkalarda silik bir şekilde 2 saniye falan görünüyoruz.

Biraz gezindikten sonra üzerimizi değişmek için tekrar saraya döndük ama kapıdan geçemedik kalabalık ve uzun bir sıra vardı güvenlikler üst falan arıyor, bizi gören görevli müdürü çağırdı, müdür bizi alıp sırayı geçirerek içeri soktu, çok havalı bir geçiş oldu, geçerken de insanlar tebrik edip alkış yaptılar eğlenceliydi, Belçika Kraliyet Sarayına gelin girdim. Vestiyerden eşyaları alıp giyindiğimiz yerde geri üzerimizi değiştirdikten sonra gerekli teşekkürlerimizi sunarak müdür ve görevlilerle vedalaştık, hepsi sıcak kanlı ve yardımsever davrandılar, bu bizi ister istemez etkiliyor. Bazen mendeburca davranışlara maruz kaldığımızda günümüze gölge düşürebiliyor.

Gelinlik çantada festival yürüyüşüne katıldık, bir anda Star Wars Stormtrooper'lar veee Darth Vader ortaya çıktı biz de bir sevinç, hemen peşlerine takıldık. Yürüyüş çok eğlenceliydi. Bando önde koca balonlar Star Wars karekterleri büyük hayranlıkla yürüyen insanlar herkes eğleniyor ve gülümsüyor, enerjimiz baya yüksekti.

Yürüyüşten ayrılıp Brüksel Park’a girdik. Burada da festival çadırları vardı. Ünlü karikatüristler çizerler çadırlarda imza günü yapıyordu. Çocuklar için ayrı oyun alanları oluşturmuşlar, büyük küçük herkese hitap eden bir ortam yaratmışlar. Bizde bir göz atıp yiyeceklerin olduğu alana yöneldik. Sabahtan beri aç biilaç geziyoruz alışkınız gerçi ama tatlımsı bir şey görünce gözlerimizden kalpler çıkaraktan sıraya girdik. Arabalı stanttan bizim tulumba tatlısına benzer bir şey aldık, üzerine de pudra şekeri döküp karton kutuda 7 Euro’ya verdiler.

Oradan Saint Michael and Gudula Cathedral’ine yürüdük. Katedralin dışı çok görkemli gotik yapıların hepsinde olduğu gibi kendine hayran bırakıyor. İçeriye girince de aynı hayranlık devam ediyor vitrayları muazzam güzellikte. Her ayın ikinci ve dördüncü cumartesi günü katedralin kulelerine çıkılıyormuş, çatısında yaşayan bir çift şahini de canlı videodan izleyebiliyormuşuz ama biz pazar günü gittik, sağlık olsun.

Dışarı çıktığımızda yağmur başlamıştı, gökyüzüne baktım katedralin sivri yapıları gri bulutlar yağmur güzel çisiyor yanımda Yavuz Alim eli elimde serin havayı içime çektim gözlerimi kapadım, vitraylar çok güzeldi, bugün güzeldi hala güzel, bazen böyle hissederiz, huzurlu.

Gözlerimi açtım ve devam ettik, Butcher’s Street, kasaplar sokağına yürüdük. Burası orta çağdan beri kasap ve et dükkanlarının olduğu bir caddeymiş. Yol boyunca restoran kafe ve barların olduğu arnavut kaldırımlı taş sokakta canlı müzik yapan insanları dinleyerek, hafifçe çiseleyen yağmurda yürümek çok keyifliydi.

Yolda hediyelik bir dükkandan magnetimizi de aldık. Kasaplar sokağının devamında ara sokakta bulunan Delirium kafeye girdik. 60’dan fazla ülkenin yüzlerce birasını menüsünde bulunduran bu mekan bira severler için cennet sayılabilir. Salaş bir mekan, fıçıların üzerinde biralarınızı içip sohbet edebiliyorsunuz. Bizde 3.50 Euro’ya biramızı içip biraz soluklandık.

Keyifli bir aradan sonra geldik başımızı döndüren Grand Palace, Brussels Town Hall ve Museum of the City of Brussels in olduğu meydana. Burası Brüksel’in kalbi gibi bir yer, 98’de Unesco miras listesine girmiş. Meydanda gotik belediye binası ve bir zamanlar ekmek fırını olan Brüksel şehir müzesiyle selamlaştık. Bu müzede şehir tarihinin yanı sıra işeyen heykelin özel zamanlarda giydirilen kıyafetleri de sergileniyormuş. Birde meydanda iki yılda bir çiçekli halı etkinliği oluyormuş, 1800m²alanı renkli begonyalarla kaplıyorlarmış. 2018’deki ağustos ayında olmuş. Bu anı da eşsiz bir görüntü oluşturuyordur ama biz festival zamanına denk geldik.

Buradan Brüksel’in ünlü simgesi haylaz çocuğu Manneken Pis, İşeyen Heykel’e yürüdük. 61 cm’lik bu bronz heykel bir çeşmenin havzasına işemekte. Bizim ziyaretimizde gri pantolon yeşil bir üst giydirilmişti, kıyafeti değişiyor sürekli. Hieronymus Duquesnoy the Elder'in dizayn ettiği heykel 1619'da yerleşirilmiş. Etrafında demir bir koruma olduğundan heykelde biraz küçük yakından göremiyorsunuz.