SLOVENYA EJDERHALARIN ŞEHRİ LJUBLJANA
Preseren Meydanı, Triple Köprüsü, Robba Çeşmesi, Kasaplar Köprüsü, Dragon Köprüsü, Ljubljana Kalesi, Merkez Pazar, Ljubljana Katedrali, Şehir Meydanı, Eski Şehir Meydanı, Belediye Binası, Cobbler’s Köprüsü, St. James Parish Klisesi, Roma Surları, Rebublic Meydanı, French Revolation Meydanı, Vzigalica Galerisi, Stritarjeva Sokağı
Interrailimizin 17.uğrağı oldu Slovenya’nın yemyeşil sevimli başkenti Ljubljana. Salzburg’dan 14:12 treniyle geldiğimiz şehir çok sıcak karşıladı bizi. Tren istasyonuna 15 dakika mesafede olan hostelimize eşyaları bıraktıktan sonra çıkıp sokaklarda yürüdük biraz serindi hava ama keyifliydi, yemeğimizi (hamburgercide 5,70 euro ikimiz) yedikten sonra hostele (Hostel Tresor) döndük. Hostel (iki kişilik oda 56,60 euro vermiştik) Booking de yüksek puan ve iyi yorumlar alan bir konaklama alanı. Yeme içme, hediyelik eşya gibi dükkanlar barındıran Preseren Meydanına çok yakın Copova sokağında bulunuyor.
Gezi planımıza yazının sonunda paylaştığımız Google Harita üzerinden ulaşabilirsiniz.
Ljubljana’ya geldiğimizde çoğu yerde ejderha sembolüne rastladık; araç plakalarından şehir bayrağına, hediyelik eşya dükkanlarında Ljubo’ya (ejderha maskot oyuncak) kadar pek çok yerde. Aldığımız magnet üzerinde de yine sevimli bir ejderha var. Dragon (Ejderha) köprüsünde de büyük ejderhalar gördük. Ejderha; güç, cesaret, ihtişamı sembolize ediyor.
Kale Bayrak Sembolü
Eski dönemlerden gelen efsanelere dayanan sembolün öyküsü; Iason ve Argonotlar efsanesine göre; Karadeniz'in kralından Altın Post'u çalan Yunan kahramanı Iason (Jason) ve Argonotlar, Tuna nehri kıyılarında Argo adlı bir gemiden kaçıp, Ljubljanica nehrine ulaşırlar. Kış olduğu için Ljubljanica nehri yakınlarında kamp atmaya karar verirler. Ljubljana yakınlarındaki bir bataklıkta yaşayan bir yaratığa rastlarlar. Iason kahramanca bu canavarla (veya ejderha) savaşır ve öldürür. St. George efsanesinde de Kale Şapelinin Koruyucusu olan St. George mızrakla ejderhayı öldüren fresklerle tasvir edilmiştir. Bir diğer inanış; orta çağlardaki şehir amblemi görüntüsünün evrimleşerek ejderhaya dönüşmesi.
Neredeyse bir aydır yollarda az uykuyla yorgun düşmüştük. Ljubljana sakin bir kasaba gibi gelmişti bize, aynı zamanda gençlerin aktif olduğu insanların güler yüzlü olduğu canlı bir yer. Dinlendik bu şehirde, festivale denk geldik eğlendik bolca.
Image source: wiki
Sabah erkenden kalkıp; hamur işi satan Backwerk isimli fırında, camından yağmuru izleyerek yaptık kahvaltımızı. Pahalı bir şehir değil Ljubljana, bizim için güzel haber. Hediyelik eşya dükkanlarını biraz gezindik. Yıllar sonra baktığımızda tebessüm ettirecek ufak hediyelikler alıp tuttuk Robba Çeşmesi’nin (Robba Fountain) yolunu. Slovence Robbov vodnjak veya Vodnjak treh kranjskih rek ismi ile geçen İtalyan heykeltıraş Francesco Robba’nın 1743 yılında Roma’daki Dört Nehir Çeşmesinden esinlenerek yaptığı çeşmenin 1751 yılında açılışı yapılmış. 2006 yılında çok hasar alıp zarar görmesinin ardından kopyası almış çeşmenin yerini. Orjinali Slovenya Ulusal Galerisinde 2008’den beri sergilenmekte olan çeşmenin; heykel kısmı Carrara mermerinden,10 metrelik dikili taş kısmı Lesno Brdo mermerinden, havuz kısmı ise Podpec kireç taşından yapılmış. Dikili taşın etrafındaki su küpleri tutan üç şişman erkek figürleri Slovenya’nın tarihi bölgesi olan Carniola’nın üç nehrin tanrılarını; Ljubljanica, Krka ve Sava’yı sembolize ediyor. Yukarı, aşağı ve iç Carniola olarak da betimlenmiş. Fıskiyeye çıkan basamaklar da Carniolan dağlarını temsil ediyor. Slovenya halkı için Yugoslavya’dan bağımsızlığını anımsatan bir yapı olması sebebiyle kültürel değere sahip bir eser aynı zamanda.
Festivallerin, Ljubljana Karnavalının ve her türlü etkinliğin yapıldığı, 2007’den beri yerel tur otobüsü hariç araç trafiğine kapalı olan Preseren meydanında (Preseren Square) zaman geçirdik biraz. Şehir Ljubljanica nehri ile bölünmüş durumda ve birbirinden güzel köprülerle bağlantı kurulmuş Ljubljana’da.
Üçlü Köprü (Triple Bridge) kendi dillerinde Tromostovje köprüsü en önemlilerinden. 1280 yıllarında bu konumda ahşap bir köprü varmış, şimdi ise İtalyan mimar Giovanni Picco tarafından tasarlanmış olan bir kısmı Glinica kireçtaşından diğer kısımları betondan inşa edilmiş üçlü köprü. Estetik olarak bizim çok hoşumuza gitmişti.
Nehir varsa köprü de olmazsa olmazlardan. Aşıkların asma kilitleriyle aşlarını mühürledikleri 2010 yılında açılan Kasaplar Köprüsü’ndeyiz (Butcher’s Bridge). Bosna kökenli Sloven heykeltıraşın eski Yunan ve Hıristiyan / Yahudi mitolojisinden figürlerini de temsil eden çeşitli eserleriyle dekore edilen köprü ilgimizi çekmişti.
Yolumuza devam ederek Ljubljana’nın simgesi olan ejderha heykelleriyle gizemli duran Dragon Köprüsü’ne (Dragon Bridge) ulaştık.
Önceden İmparator I.Franz Josef'in Jübile Köprüsü olarak isimlendirilmiş olsa da 1919'da adını Dragon Köprüsü olarak değiştirilmiş. Ljubljana’daki araç trafiğinin aktığı Dragon heykelleriyle ihtişamlı bu köprü Avusturyalı mühendis Josef Melan'in patenti ve mimar Giorgio Zaninovich’in tasarımıyla betonarme olarak yapılmış. Ljubljana’nın ilk betonarme köprüsü ve ilk asfaltlanan köprü olarak da ayrı bir yere sahip. 33,34 metre genişliğe sahip Dragon Köprüsü, 1900 de yapımına başlanan köprü 1901 de trafiğe açılmış.
Ljubljana Kalesine füniküler ile ulaşım sağladık. Kalenin geçmişi 11.yüzyıla kadar gidiyor. Sanat sergilerinin yapıldığı alan, kafe, gece kulübü ve restoranlarla aktif günümüzde. Yazın açık hava sinemaları da düzenleniyormuş kalede.
Biraz zaman geçirdikten sonra kaleye çıkarken aklımızda kalan, aşağıdaki Merkez Pazara (Center Market) inip böğürtlene benzeyen meyve aldık (3euro), yöresel ürünlerin, yerli kadınların el işlerinin de olduğu bir semt pazarı burası. İlk kez orda gördüğümüz amigurumi örgüsüyle Totoro anahtarlık yapmışlar, hemen aldık (8 euro) bir tane, çok cana yakın buranın halkı. Gotik mimarisini 18.yüzyılda barok mimariyle değiştirilmiş olan şehrin ikonik yapılarından olan Ljubljana Katedralinin (Ljubljana Kathedral) manzarası eşliğinde yürümeye devam ettik.
Başına pek çok olay gelmiş, yıkılmış farklı mimarlar tarafından tekrar yapılmış olan Belediye Binası (Town Hall), Robba çeşmesi gibi önemli yapıların bulunduğu arnavut kaldırımlı dar bir sokak olan Kent Meydanı’nı (Town square) gördükten sonra, hemen ilerisinde olan yine tarihi dokusuyla hoş ambiyansıyla Eski Meydan’da (Old Square) vakit geçirdik.
Tarihi dokusunu koruyan şehri yürüyerek hissederek gezmek çok keyifliydi. Ukrayna Lviv’de gezerken de benzer duygular hissetmiştik.
Kent meydanında canlı müzik yapıyorlardı dinledik biraz, önce de bahsettiğimiz gibi ejderha Ljubljana’nın simgesi, ejderha kostümlü biri eğlendiriyordu insanları, bizde bir fotoğraf aldık tabi.
Ayakkabıcılar Köprüsü olarak da geçen yapımı 13.yüzyıla uzanan geçmişiyle Cobber’s köprüsüne geldik. Betondan yapılmış olan köprü önceden ahşap ve üzerinde kasap stantlarının olduğu bir köprüymüş. Ancak et kokusundan rahatsız olan imparator kasapların yerlerini değiştirince stantların yerini ayakkabıcılar almış, öyle kalmış ismi. Cobber’s köprüsünü de geçerek devam ettik keşfetmeye. Büyük Aziz James’e ithafen yapılmış olan St. James Parish Kilisesinin önünden yürüdük, ünlü Sloven mimar Plecnik tarafından restore edilen Mirje caddesi boyunca görülebilen eski Roma surlarından geriye kalan Roma Surları (Roman Wall) da zamana meydan okuyarak karşımızdaydı.
Ülkenin Yugoslavya geçmişinin bir kalıntısı ve devriminin gerçekleştiği yer olarak Slovenlerin anılarında olan Rebublic Meydanını ve Napolyon Ilirya eyaleti anıtının bulunduğu French Revolation Meydanına geçtik. Vzigalica Galerisinin önünden geçip kafelerden birine oturduk.
Kava (kahve), koko (kakao) söyledik, nehir kenarındaki masalardan birine oturduk izledik etrafı, evler aynı Amsterdam’daki gibi uzun ince. Kalkınca gezerken gördüğümüz bir antikacı vardı oraya yürüdük kafenin karşısındaydı. Bit pazarları, antikacılar hep ilgimizi çekmiştir gittiğimiz yerlerde, anı vardır üstlerinde eşyaların, yaşanmışlık. Sert hatlarıyla erkek için tasarlandığı belli olan siyah bir opera dürbünüyle, işlemeli çok zarif bir çantayla (toplam 50 euro) ayrıldık dükkandan.
Stritarjeva sokağı festival alanı; stantlarda Slovenya’nın kendi ürünleri olan tanıtım amaçlı dağıtılan peynir, salam, şaraplardan tattık, atmosferin tadını çıkarttık. Biraz bizi geren, turistlerden birisinin çantasını çalmaya çalışırken yakalanan gürültülü bir olaya da denk gelmiş olsak da çok güzel kaldın aklımızda Slovenya Ljubljana bir daha gelmek ümidiyle. Şimdi bekle bizi 14:45 treni, Hırvatistan Zagrep…
Yazan Yavuz A. I.