Hırvatistan’ın Kırmızı Şemsiyeli Sevimli Şehri Zagreb
Stone Gate, Upper Town (Gradec, Gric veya Gornji Grad), St. Mark’s Square, St. Mark Kilisesi, George ve Dragon Anıtı, Panoramik Seyir Noktası, Kırık Kalpler Müzesi, Lotrcsak Kulesi, Park Bele, Strossmayerovo Setaliste, Gric Tünel, Aziz Stephen (Zagreb) Katedrali, Ban Jelacic Meydanı, Meryem Ana'nın Göğe Yükselişi Anıtı, Dolac Pazarı, Ulusal Hırvatistan Tiyatrosu, Cumhuriyet Meydanı, The Well of Life heykeli, Nikola Tesla Heykeli, Tkalciceva Caddesi, Marija Juric Zagorka Heykeli, Art Pavilion
Ljubljana bizi yağmurla karşılamıştı, hiç tavrını bozmadan aynı şekilde uğurladı bizi. Zagreb trenine koştururken istasyondaki halimizi hatırlıyorum hala, yüzümüzde tebessüm, kıyafetlerimiz hafif ıslak… Trende izlemiştik yağmuru çok keyifliydi. İki buçuk saat kadar sürdü yolculuğumuz akşam sularında interrailimizin son uğraklarından Zagreb’deydik. Şehirdeki ilk yerleşim 1.yy civarında olmuş ve Zagreb isminin kullanımı tarihi kayıtlarda 1094 yıllarında görülmüş. Şehir aralarında savaş çıkacak kadar gerginlik yaşayan Kaptol ve Gradec şehirlerinin birleşmesi ile oluşmuş. Gornji Grad (Upper Town) ve Donji Grad (Lower Town) bölgeleri Zagreb'in önemli yerlerinden. Özellikle Gornji Grad Orta Çağ'dan kalan eserlerin yoğunlaştığı bir bölge.
Konaklayacağımız HI Hostel Zagreb tren istasyonuna çok yakındı, yürüdük sırt çantalarımızı bıraktık ama ödemeyi sadece yerel para birimiyle kabul ettiklerinden para bozdurmak için bir koşu gidip geldik. İşlemleri hallettikten sonra bir şeyler yemek için şehre yürümeye başladık.
Yine festivale denk gelmişiz Burger Fest! Saman balyalarından, ahşap kablo makaraları ile western bir dizaynı olan festival ortamında, renki renkli ekmeklerle yapılmış hamburgerler vardı. Biz çok sıra olduğu ve fiyatları da biraz yüksek bulduğumuz için tercih etmedik. Şehir merkezinde de yine standlar kurulmuş festival havası. Sıra olmayan bir pizzacıdan aldık ekmek arası birşeyler meydanda oturup dinlenirken doyurduk karnımızı. Gezmeye devam ettik caddeler sokaklar canlı, biraz dolaşıp döndük hostele çantalarımızı hazırladık dinlendik.
Seyahat noktaları, ziyaret saatleri ve ücretlendirme konularına her zamanki gibi ayrıntılı bir şekilde anlatabilmek için ayrı ele aldık. Zagreb’te Ulaşım ve Maliyet yazımıza da göz gezdirebilirsiniz.
Sabah uyandığımızda hazırlanıp çıktık, çıkışımızı yaptık hostelden. Çantalarımızı kilitli dolaba bıraktıktan sonra kahvaltı için merkeze yürümeye koyulduk. Hava güneşli, yürümek çok keyifli. Beğendik bir kafe oturduk, fark ettik paramız yok, kredi kartı edinmemiştik prensip olarak ama banka kartı var yanımızda işimizi görüyor. Pos cihazı da kabul etmiyordu diye hatırlıyorum haliyle ben para exchange etmek için yürüdüm banka vardır bir yerlerde diye. Yürü yürü bir denk gelemedim bankaya, baya dolandım pasaport Aylin’in çantasında soran olsa yok. Döndüğümde Aylin çok kaygılanmış başıma bir şey geldiğini düşünmüş. Yanımda olamamanın endişesi ve ona ulaşamayacakları fikriyle. Yedi numara dizisindeki Zeliha gibi sıralamış kötü olasılıkları. Haksız da değil, kullandığımız hatlar (avea faturasız) yurtdışında aksaklık çıkarıyor arama yapmıyor bazen, yani bir şey olsa birbirimize ulaşmamız mümkün değil. Hep birlikteyiz her gittiğimiz yerde de internet olduğu için kullanım paketlerine de hiç ihtiyaç duymamıştık. Tam olarak hissettiklerini anlayabiliyorum, insan kendinden bile çok sevdiği birisine karşı böyle oluyor. O kadar değerli ki sizin için gözünüz hiçbir şey görmüyor. Neyse hüzün bitsin, ayrılanlar kavuştu mutlu ‘SON’ arzu film sundu.
Kahvaltımızı yaptık, para birimi Kuna, ödememizi yaptık. Bit pazarı arıyoruz her gittiğimiz yerde. Burada da varmış onu bulmak için çıktık yola. Hrelic Flea Market, merkezden 6-7-8 numaralı tramvaya bindiğimizde Sava nehrinin diğer yakasındaki Most Miadosti istasyonuna bikaç dakika yürüme mesafesinde. Fotoğraflarında da anlamıştık baya ıssızlarda kurulan bir bit pazarı, gittiğimizde bulamadık öyle bir yer. Neyse biz tramvay seviyoruz zaten şehir turu yapmış olduk. Ben zaten bayılıyorum tramvay yolculuğuna, o mekanik, basit elektrik sistemiyle yürüyen hafif ilkel icat çok hoşuma gidiyor.
Döndük merkeze tekrar. Festival kutlamaları sürüyor. Sempatik teyzelerin yöresel kostümlerle zıplamalı danslar ettiklerini hatırlıyorum. Festival bitmez, upper Town yada Gradec, Gric veya Gornji Grad olarak da geçen eski kent civarındaki Stone Gate yürüdük. Yol üzerindeki George ve Dragon anıtı da görmeye değer. Edindiğimiz bilgiye göre Aziz George’un ejderhayı öldürdükten sonraki halini tasvir ediyormuş.
Hemen ilerisindeki Stone Gate 1242-1266 yılları arasında inşa edilmiş ve bizim gördüğümüz haline 18.yy’da kavuşmuş. San Marco Meydanı’ndaki St. Mark’s Church dilimiz Aziz Mark Kilisesi’ne geçtik, Aylin’in değişiyle çatısında desen olan şirin yapı.
Lotrscak Kulesi var aklımızda oraya geçmek için gezinir adımlarla dolanıyoruz şehri hissederek. Manzara çekti bizi, oraya yürürken Fransız sanatçı Etien’in bina üzerine yaptığı devasa anamorfik balinasına denk geldik. Sonrasında şehrin manzarasına bıraktık kendimizi, Hırvat yazar şair Matos’un hayranlığını duyduğu Gric’ten o şehirden bakıyoruz şehrin dokusuna, Zagreb Katedrali’nin görkemine bıraktık kendimizi.
"Ve yine de, dünyada bir Hırvat için o tepeden daha güzel bir yer var mı, o eski evlerden ve ev köşelerinden. Geceleri Grič'in tonu olmadığında, izlenimin ahengini bozan…?
…sonra Grič'e gidin ve gizemli bir fonograftan o ülkenin, şehrin, insanların öğretisini duyacaksınız. Grič'in ruhlarını, kralları ve yasakları, hainleri ve şehitleri, lanetlenmişleri ve uyananları göreceksiniz. Kolektif geçmişin tüm enerjilerini alarak; geçmişte kendinizle temas halinde olan ruhunuz, atalarınızın ruhu ile güçlenecek …" Matos.
Adını, şehrin kapıları kapanmadan önceki akşam çalan Campana latrunculorum (hırsızların çanı) adı verilen çandan alan kuleye Lotrscak Kulesi’ne yürürken Kırık Kalpler Müzesine denk geldik. İçine girmedik, bakındık dükkanına. Sanıyoruz mektuplar felan vardı müzede.
Yolumuza devam edip attık kendimizi kuleye. Lotrscak Kulesi’nin tarihi 13.yy uzanmakta. Gradec şehir duvarının güney kapısını korumak için inşa edilmiş zamanında, şimdi Klovicevi Dvori Galerisine bağlı olarak turistik bir yer olarak işletilmekte. Kulenin zemin katında çeşitli hediyelik eşyalar, sanat kitapları barındıran Sanat ve Hediyelik Eşya Dükkanı yer alıyor. Kulenin gözetleme noktasından şehir manzarasının tadını çıkarttık. Kulenin hemen aşağısındaki ağaçlı yemyeşil Strossmayerovo Setaliste yolundaki banklarda biraz dinlendik. Ben uyuyakalmışım Aylin’in kucağında. Park Bele’nin hemen yanındaki bu yol oldukça huzurlu. Zaman bulursanız Strossmayerovo Setaliste yolu sonlarında Gric Tunel var oraya uğrayabilirsiniz, şehrin altında yürüyebileceğiniz, farklı fotoğraflar alabileceğiniz.
Macaristan kralları I. Ladislaus ve Aziz Stephen’e adanan neo-gotik tarzıyla Gric’ten seyrettiğimiz Zagreb Katedraline geldik. 1102 yılında muhtemel yapımına başlanan katedral savaş ve depremden dolayı tahribat ve hasarlar görmüş. Burada piskoposların mezarlarının yanı sıra, sonradan eklenen mezarlıkla papaz ve şehitlere de yer verilmiş. İki gotik kulesi olan katedralin sağ kulesinde restorasyon vardı bizim gittiğimizde, içerisinde dolanıp vitray işçiliğinin ve mimarinin tadını çıkardık. Meydanda Meryem Ana’nın Göğe Yükseliş Anıtını da seyrettik. İsmini önemli İmparatorluk askeri Josip Jelacic'den alan, Ban Jelacic meydanı oraya çok yakın, at üzerinde betimlenmiş heykelini iceledikten ve biraz soluklandıktan sonra devam ettik.
Buranın ünlü kırmızı şemsiyeleriyle rengarenk halk pazarı Dolac Market’e yani Dolac Pazarı'na geçtik. Yiyecek, sebze, meyve, ahşap ürünleri, giysi, çiçek… Çok keyif alıyoruz biz yerel pazarlardan. Ceviz ve kuru incir aldık, gezerken atıştıracağız ayrı bir keyifli. Salzburg'da da gitmiştik böyle bir pazara yiyecek ağırlıklı, balık çorbası içip tatlı hamurişlerinden almıştık, ah ah.
Zagreb gümüşçülerini gezmelisiniz, buraya özgü tasarımlarda güzel takılar var. Biz Aylin’e gümüş, ortasında mercan taşıyla süslenmiş muazzam ince işçilikli bir çift küpe almıştık fiyatları da oldukça uygundu. 250 kuna vermiştik (Eylül 2016 1 Kuna = 0,44 TL şuan 1,28 olmuş). Yazıya dökerken gördüğümüz değişimler içimizi burkmuyor değil, para birimimizin eriyerek hiç olmasına tanıklık etmişiz ister istemez. Gezindik sokaklarında, hediyelik eşya satan dükkanlar gördükçe girip bakındık. Her gittiğimiz yerden aldığımız olmazsa olmaz mıknatıslı buzdolabı süslerinden de aldık, birde Aylin’in kalem koleksiyonuna da yenisini ekledik bu sevimli şehirden.
Zaman bulamadığımız için hiç bilet bakamadığımız Ulusal Hırvatistan Tiyatro binasının bahçesinde dolandık, Hırvat heykeltıraş ve mimar Ivan Mestrovic’in The Well of Life isimli heykelini inceledik, Heykel yaşamı, gençliği ve ebedi güzelliğin kaynağını simgeleyen bir kuyu etrafında çömelip bedenlerini döndüren yaşamın çeşitli evrelerindeki insanları tasvir ediyormuş.
Dinlendik biraz bahçesinde. Yağmur atıştırmaya başlayınca yürüdük merkeze. Nikola Tesla Heykeli önünden fotoğraf aldık.
Tkalciceva Caddesi üzerinden dolaşa dolaşa gezindik. Baya hareketli ve canlı bir cadde, özellikle restoran ve kafelerle ön plana çıkıyor. Hırvatistan’ın ilk kadın gazetecisi Marija Juric Zagorka Heykeli’nin orada biraz oturup dinlendik. Burada evcil hayvan gezdirmek baya yaygın, kokularından anlıyoruz artık görmesek de.
Biz daha oradayken iki köpek alanını işaretledi heykelin üzerine. Köpeklerin buluşma noktası sanırım, popüler bir yer. Dolandık dükkanlara girdik karnımız da acıkınca, Lokma ismindeki restoranda dürüm ve sonrasında özlediğimiz lezzet baklavayı da ihmal etmedik. Zaman harcıyoruz artık treniniz 23:45 de Belgrad’a. Kırmızı şemsiyeli Dolac Pazarı'nın orda oturup şehri, insanları izledik son kez. Keyifli bir şehir Zagreb, yürüyerek dokusunu hissedebildiğimiz tatlı şehirler genellikle güzel hissettiriyor bize. Hostele geçmeden trende atıştırmalık aldık kruvasan tarzı. Hostelden eşyalarımızı aldık, sürekli önünden geçtiğimiz ama hiç fotoğraf almadığımız Art Pavilion önünden yine fotoğraf almadan yürüdük tren istasyonuna. Art Pavilion'a küsmüştük zaten Giacometti sergisi biz geldikten bir hafta sonra başlıyordu, girememiştik.
Son kalan kunalarla istasyonda şarap keyfi yaptık. Trenimiz gelince koşturduk boş kompartman bulmak için. Eee artık profesyonelleştik, trenler evimiz gibi oldu.
Koltuk rezervasyonu yok bulduğun yere oturuyorsun. Üçlü karşılıklı oluyor genelde kompartman. Bulduk boş bir tane uzandık uyuya uyuya yaptık yolculuğumuzu, arada bilet ve pasaport için kontroller oldu. Burada pasaport ve bilet kontrolleri bir hayli sık oluyor. Alarm kurduk sabah 05:30’a Belgrad için. Zagreb, Hırvatistan maceramız da bitti. Bekle bizi Belgrad.
Yazan: Yavuz A. I.